12 Ağustos 2009 Çarşamba

ceki'yi seviyoruz

ceki. benim kazu'nun tüm çaçaronluğunun aksine süper beyefendi bir köpek. daha altı aylıkken öyleydi. ağır abi biraz. yumuşak. kazu işgüzarken, ceki biraz ekabir. labrador kırması. 2000 doğumlu. ocak sanırım. annemlere altı aylıkken geldi. şimdi 9 buçuk yaşında ve bir hafta10 gün önce katarakt oldu.

daha önce eser'in kör bir kedisi olmuştu. küçükken bulunmuştu, o zaman da kördü ve hep kör kaldı. ancak inanılmaz bir şekilde kör olduğunu anlamak neredeyse mümkün değildi. kendisi bile kör olduğunu bilmiyordu sanırım. biz aydınlık ve karanlığı farkettiğini düşünüyorduk. dur bakayım. o da 2000 yavrusuydu:) geçen sene gitti.

hayvanlar hakkatten çok daha barışık. yaşamla, ölümle, hastalıkla. ceki de yaygarasız kabullendi durumu. şimdi annemin deyimiyle biraz lap lap yürüyor, bir de görebilecekmiş gibi yürütürken gözlerini kocaman açıyor, ifadesi çok tuhaf, alışması zor.

artık ceki'yi yürütmek bambaşka bir ritüel. mesela sürekli konuşuyoruz:) bana kalırsa belki de yapmamak lazım. hayvancağız dile gelse "kafa bu be" der mi acaba diye düşünüyorum. vır vır vır kafa ütülüyor olabiliriz. yapmamak lazım diyorum ama bir yandan da kendimi hiç tutamıyorum. hayvanlarla konuşmak zaten süper matrak ve zevkli bir iştir, kendimi alamıyorum. tabi genelde dur ceki, yavaş, afferim oğlum! şeklinde ifadeler kullansam da gayet uzun cümleler kurduğum da oluyor.

ritüellerden en önemlisi ceki'yi benim kazu'dan sonra gezdirmek. onun kokusunu takip etmekten hoşlandığını varsayıyoruz. daha da önemlisi, özellikle erkek köpeklerin çiş yapma dürtüsünü, başka köpeklerin çiş kokusunun tetiklemesi. kazunun hiç bir eseri es geçilmiyor. territory, ceki'nin işaretiyle tartışmaya yer bırakmayacak şekilde belirleniyor.

hayvan besleyenler bilir, bu hayvan milleti konuşamasa da pek çok jest, mimik, sesle kendini gayet iyi ifade eder. şımaran köpek solumasını tanımamak mümkün değil. körlüğe alışmaya başladıktan sonra ceki, kazu'nun mirasını, kendi kokusuyla gizlediğini düşündüğü her seferden sonra, böyle bir gururlanma, bir şımarma haline bürünüyor. hani gözleri sağlamken de yapardı ama sanki şimdi daha muzaffer bir havası oluyor. bir de şu ayaklarıyla toprağı geriye itip, "heyyyttt burası benim" davranışı var ki, bugün farkettim, vurgulu afferimmm'lerle bunu artuk ben de tetikleyebiliyorum. genelde ne bileyim, kendi köpek hislerine uygun kriterlerdeki yerlerde bu hareketi yaparken, şimdi ben afferimm! dedikçe ufaktan yelteniyor. bayılıyorum.

bir çok erkek köpek gibi ceki de hacetini yerden yüksekçe şeylere doğru gidermekten keyif alıyor. patikanın kenarlarında büyümüş çalılar favori. ama aralarda taşlar da var. o çalılara sürtünerek geçerken biyerler saptamayı seviyor. işte bu noktada onu gezdirene duyduğu güven devreye giriyor. ilk günler kenarlara değdikçe uzaklaşmak eğilimindeydi. ama ben de annem ve babam gibi hayvanı bu keyfinden mahrum etmemek üzere onu uygun çalılara yakın geçirmeye çalıştığımızı farketti artık:) eskisi kadar ürkmüyor ve çalılara sürünüyor. arada önüne çıkan kayalar onu şaşırtmasın diye ufak jestler yapıyoruz. durmak, onu da durduruyor ya da yavaşlatıyor mesela. kişiyle aradaki mesafeyi açmamaya çalışıyor, bu durumda gezdiren yana açıldığında da bağını çekmeden, uyumlu bir şekilde açılmayı öğrenmeye başladı.

o bunlara alışmaka uğraşırken bizler dırdır konuşup duruyoruz. ben çokluk ipe sapa gelmez. "yahu ne kadar akıllıymış bu köpek" gibi "hatırladın mı oğlum burayı?" türünden lüzumsuz cümleleri bol bol sarfediyorum. şimdi babama sordum, o sadece işlevsel sözler söylüyormuş . rasyonel adam işte. laf kalabalığıyla kafa karıştırmayacak. anneme güvenim sonsuz anlamsız cümleler konusunda. yok o da minimal takılıyorsa biraz tuhaf hissedeceğim.

tatile çıkmadan önce Blindness/Körlük (2008) 'ü seyretmiştim. çok etkilemişti. nereden çıktığı belirsiz bir körlük salgını neredeyse medeniyetin sonunu getirir! filmi izleyince düşünüyorsun da, çok mümkün:) tabi insan olarak bunu fena abartıyorum, bizim baskın duyumuz görmek. köpeklerinse 3. baskın duyusu zannediyorum. ama yine de ceki, burnunu bir taşa vurabiliyor (temkinli olduğundan yavaşça). ama hani, her çalıdan, her taştan, aradan sıyrılmış odun parçasından yani her tehditten korumak öyle zor ki! ama o biraradalıkta, partnerlikte bunu becerince inanılmaz duygulanılıyor. inanılmaz bir şefkat ve şükran. ceki bana harika bir hediye veriyor gibi mutlu oluyorum her seferinde. bir ayrıcalığa sahipmişim gibi:)


Hiç yorum yok: