30 Mart 2009 Pazartesi

destroyer





en boktan hissettiğim zamanlarda, etraftaki herşeyi azaltmak istiyorum.
silmek. delete.
o kadar minimize olmak ki, varlığıma dair bir iz bulunamasın.
baktığım yerde kendimi görmeyeyim.kocaman bir çöp poşetine doldurup atayım herşeyi, yatacak yatak kalsın. yiyecek kap, içecek bardak. kişisel hiçbirşey değil ama. nadir anlarda kullanmayı sevdiğim o kahverengi kupayı atıp kurtulayım kendimden, petrol rengi yastık kılıfı demoklesin kılıcı gibi "tercih edilmiş" nesneler niteliğinde çıkıp, yok oluversin. yazdıklarımı silip, çizdiklerimi geri dönüşümsüz çöpe sallayayım. hiç var olmamış olsunlar.
azala azala kalmayayım hiç.

20 Mart 2009 Cuma

zamanla ilgili yepisyeni yabancılaşmalar

ya daaa, bana yeni sadece.

eklenen her bir teknolojik yenilik ve onun getirdiği alışkanlıklar, modalar, yeni meşruiyetler sanki en çok zaman algımızı etkiliyor.

diziler ve animasyonlar ve kısa videolar, stop-motionlar, sanki zamana hükmeder oldular.
filmlere 90 dakikalık bağlılıklar yaşayamayacak kadar "hectic" hissettiğimiz oluyor.
dur, onu sonra izlerim, şu facebook a bakayım bir...
kaç 90 dakikalar kurban edilmiştir ama kopmadan, "online!"

derimizin altında ince bir karıncalanma, tembel bir panik, dışarıda kaçırılacak şeyler silsilesi, "yakalama"nın tanımı meçhul, "carpe diem" kılık değiştirip düşman bir suratla bakar oldu...
suçluluk duygusunun bakışları ensemizde, kafamızı geriye çeviremeden adım, bir adım daha, devam et, düz git, gittiğin yol değil, zaman ama...

en büyük korku da o bir an:"şimdi ne yapsam? ne yapıcam? ne yapmalıyım?" hayır hayır, ertele soruyu, anasayfana git, bildirimleri didikle, videoları izle.
paylaşım kavramı nasıl da hızla değişiyor.
olsun, dur,
herşeyin farkındayım, ama sonra düşünücem, dolaplar çekmeceler doldu zihnimde, üstünde düşünülecek, karar alınacak yarım fikir ipuçlarıyla, ama dur, en büyük paniğimiz paniklemekten, dur sakin, tıkla, yorum yap, beğen, paylaş, atlat atağı, boşver krizi, kendimdeyim, biliyorum ama sadece şimdi değil, şimdi değil birazdan.

hep birazdan

18 Mart 2009 Çarşamba

yazmayı özledim


annem yine sordu bugün: "kızım, yazıyor musun?"
annelerin aklına takılanlar işte.
kızım kaşkolunu taktın mı'dan sıkılan anne...

ev arkadaşlarımın erkek olmasının durumu bir sitcom a benzettiğini söyledikten sonra sordu bunu.
uzaktan belki bu davulun sesi yaratıcı geliyordur kimbilir. ama anneciğim, anneciğim, çok da öyle kayıtlara geçilecek bişey yok.
sadece bir holywood klişesi yapmak gerekirse, klozet şeysini arada bir havada buluyosun. hepsi bu.

zamanla genel erkek cazibesinden bişeyler de eksiltiyor olabilirler, nitekim hissiyatsız naharikalar kumpanyasının "aşk" üvertürüne kombine bilet almışçasına kıpırtısızım karşı cinse birer birer. ancak yekünde, ya da terim olarak felan gayet heyecan vericiler ve bu cümleyi bir psikiyatra tekrarlamak zorunda kalmadan vasat bi kırıştırmaya kapağı atmak iyi olabilir diye düşünüyorum.

sevgili anne, bak görüyosun kızın halen içerikle değil, yaygara ile, şatafat ve de göz boyama ile ilgi çekmekte, eğer çekmekteyse.
bu uzun cümleler, çıkılamamış bir post ergenlik ötesi sendroma mı işarettir acaba?

cümleye dair:
başlarsın, işleri zorlaştırmak için de devam edersin, ve başlarken ne diyeceğini bilmektesindir de nasıl diyeceğin hakkında hiçbir fikrin yoktur. böylece her cümle, içeriğinden ipuçlu bir gramer bulmacasına dönüşür ki, bence zevkli bir challenge'dır. aklın varsa kendi üzerine oynar, pes etmez, virgüllerle uzatır, dolaylamalarla sündürür, benzetmelerle evirip çevirir ve halen özne nesne yüklem ilişkisini kaybetmediysen hışımla, kaybettiysen aramak için geriye göz gezdirerek usul usul -şimdi yaptığım gibi- koyarsın noktanı.

yolun dolambaçlılığı ve bunca katakulli yorar, anlamsız bir "başarı" yanılsaması dudaklarının kenarına değer. artık o cümle ile işin bitmiştir. hatta o kadar bitmiştir ki, bir zaman sonra tekrar okuduğunda, başka birine aitmiş gibi bile gelir.

tam bu noktada yine ey yazar parçası, bir duygusal kavşakta bulursun kendini (artık her kimden bahsediyorsak) bir tarafın, "vay ne hoş olmuş" demek eğilimindedir. bu yabancılık sende başarı hissi yaratmıştır çünkü kendine ait oldukları mühletçe pek de kaydadeğer görünmeyeceklerdir gözüne... ya daaaa, bu kadar yabancı bulmak ve hatırlayamamaktan dolayı utanca kapılırsın, al işte, görüntüyü kurtaran, kısmi hayranlık uyandıran bir cümle yazmışım evelallah da, ne kadar da yalancıyım böyle ben, ne kadar da samimiyetsizim ki, aslında muhtemelen söyleyecek hiçbirşeyim yok, laf kalabalığıyla, makyajla uğraşıyorum da, pardon anlatacak hikayem yok ve bu maskenin altında sanki bir yüz de yok.

sevgili anneciğim, bak yazmakla ilgili sorun bana neler yaptırdı? (yine hollywood klişesi, phsyco hep karşıdakini suçlar...)

saatlerce yazabilirim. ama anlatacak bişeyim var mı?
saatlerce yazmaktan zevk alabilir, döne döne yazdıklarımı okuyarak mastürbe olabilirim, ama ne diyebilirim acaba?

oturup gelmelerini beklemekle gelmediklerinden neredeyse eminim.
ben 13 yaşımdan beri aha da şimdi yazar olucam diye bekliyorum:)

şimdi de yatmaya gidiyorum

9 Mart 2009 Pazartesi

bahar


hormonlar, ağaca suyun yürümesi gibi bedende fink atmaya başlar ve olaylar gelişir...