22 Kasım 2009 Pazar

farkedilmek isteyen köpek

koşarak yanımdan geçti. ağzında siyah bişey. peşisıra bağıra çağıra iki genç. parktaki yuvarlak oturma yerlerinden birine döndü. gençler peşinden. karşıdan gelen bir başka genç izlemeye durdu. ben de meraklanarak hızlandırdım adımlarımı. yanımdan geçerlerken anlamıştım köpeğin bişey çaldığını. baktım bizimki sinmiş duvarın dibine, ağzında bir şapka. kayıp şapka sahibi korkak ama kakırdıyor. öbürsü sabırsız ve asabi. ama o da korkmuş, bişey yapamadan diğerine şapkasını alması için bağırıp duruyor. sordum, çocuk şapkayı yere düşürmüş, bizimki de kapıp kaçmış. işler kötüye gidiyor. bizimki sinmiş, korkmuş gibi ama şapka hala ağzında. kıkırdayıp duran ayağını uzatınca dayanamadım. salak hakikatten kendini ısırtacaktı. dedim çekilin bakayım. diğer seyirci ısırır mısırır gibi bişeyler mırıldandı ama ısırmayağı besbelliydi. gittim, oğlum oğlum diye hitap edip diz çöktüm. hemen kulaklar az daha indi, az sonra kuyruk da sallayacak kıvama gelmek üzere. sevdim. yumuşacık tüylü, kıpkırma, sarıkahvesiyah süper paçoz bir sokak köpeği. aldım ağzından şapkayı. uysalca verdi. sonradan deniz telefonda sorunca aklıma geldi de, kulağında belediyenin aşıladığını gösteren küpe de yoktu sanırım. şapkayı sahibine verdim. "sağol abla, itoğlu it çaldı şapkamı" dedi. "hiç de itoğlu it değil" dedim, niyeyse. "canı sevilmek istemiş." döndüm, seyirci cep telefonuyla fotoğraf çekiyordu. sonra bir anda herkes kendi yoluna gitti. köpek koşup yanıma geldi. bir an farkettim ki, şapkayı ağzından aldıktan sonra arkamı dönüp kalkıvermişim. cansız bir nesneymiş gibi. belediyenin de ihmal ettiği köpeğin görünürlük ziyafetini tattırmadan. bunu yaptıran istanbul mu, yoksa ben mi coşku kaybetmedeyim acaba diye düşündüm suçlulukla. zorla sevdirdi bana kendini. sevdim ben de bir güzel. ama yine sorumlulukla karışık suçluluk duyarak, şimdi beni takip edip kendi bölgesinden uzak düşecek diye, taleplerini ben veremem diye, ulan kıçıma güvensem kendi kazu kızımı alırdım yanıma diye düşünerek. fotoğraf çeken gencin dönüp bize son kez baktığını hayal meyal farkettikten sonra ben de kati şekilde sevmeyi sonlandırıp, keskin bir dönüşle yoluma devam etmeye başladım. kararlı adımlarımın onu beni takip etmekten alıkoymasını umarak, göz temasından kaçınarak nerede olduğunu görmeye, ona cesaret vermemeye çalıştım. bir yandan da içimde koca bir mutluluk baloncuğu, şükran ve sevgiyle dolu, hediyemi kabul ettim. ve gençleri düşündüm, ve izleyiciyi, ve görünür olmak için fırsat kollayan muzip sokak köpeğini, şehri, zamanı, hızı, gerçek ihtiyaçlarımıza doğru hareket etmedeki korkaklıklarımızı ve kendimizi yerle bir edecek değersiz amaçlara ulaşmadaki, cüretimizi düşündüm. peng peng peng arkamda pati sesleri, arada burnunu soktuğu bir poşetin hışırtıları, uzaktan beni keserek, tedirginliğimi farketmiş gibi az ilerden, biraz sağdan, kenarlardan takip etti. sonra birden felaket senaryoları kurmaya başladım. biz böyle giderken araba çarparmış az ileride ben karşıya geçerken diye korktum. neyse ki oradan önce bıraktı takibi. merak ettiysem de dönüp bakmadım. oyunu tamamlandı diye düşünmek hoşuma gitti. yetti bu eğlence ona bugünlük.

3 Kasım 2009 Salı

ev hali

havaların soğumasıyla bünyede saklı "evimin kadını" faaliyete geçti.

aynen şöyle:
önce, arada, yemek masasının olduğu yerde, ne zamandır gözüme batan anlamsız ve çirkin ötesi fayansları, kağıtla kapladım. bunu da gayet basitçe toz tutkal ve beğendiğim bir hediye kağıdı ile yaptım, mutlandım.


sonra aloe vera'mı yeni saksısına geçirip, daimi olacağından bir türlü emin olamadığım yerine yerleştirdim. öyle güzel ki, nereye konsa orayı güzelleştiriyor. hatta acep bikaç tane daha mı alsam dedim. sonra da sanki hilebazlıkmış gibi geldi. güzelliğine ikna olduğunun üzerine oyna, riske girme...


ve son. sırtımı sakatlamak pahasına halımın ilk birimini ürettim. (örerken kasmışım kendimi, sol kürek kemiğim ağrıdı) bu uzun soluklu bir çalışma. şöyle anlaştım kendimle, her gün bir birim. büyük birşey yapmak istiyorum ama, bakalım. elimdeki malzeme yetmeyebilir. bıkabilirim. yine de "paspas" değil. küçük de olsa bir halı olacak. kararlıyım. (kilim mi demeliyim ya da?)



mmmh. çok keyifliyim çok.