26 Mayıs 2011 Perşembe

sayıkla sayıklayabildiğin kadar, blog senin


aşağıdakiler, baharın göbeğinden kışın ellerini bir türlü çekmediği gri nisan günlerinden birinde karalandı.
darmadağınıklığı korunarak, alakalı alakasız aktarıldı. beğenilmeyen yerler veto edildi, yazılmamış sayıldı.


"her yandan kelimeler saldırıyor ancak söyleyecek bir cümleye dönüşemiyorlar. yorgunluk bir tür sarhoşluk gibi, elime, koluma, elimdeki kaleme, ayağımı dayadığım sandalyeye, kafamı kaldırdığımda birdenbire önüme seriliveren sokağa yabancılaştırıyor. kelimeler her zamanki gibi kalemimden hızlı. yazmak ani bir ihtiyaç, özlediğim ikinci sesim, ama araya zaman girdiğinden ağır aksak, ritimsiz. uzun süredir görmediğim bir dost gibi uzun sessizlikler oluyor, ama bilirsin, üçbeş cümle sonra susturulamaz bir nehir olacaktır yarenlik. sokağa nazır masada konuşlanıp, gizli bir setin spotundaki kadar yalıtılmış tüm dünyadan, yazarak iyice uzaklaşmak ki kamera kalemin ucunda, her bir harfle imliyor zamanı, saatin saniyeyi atması gibi. evden ve rutinden uzaklaştırıp her bir tıkta yine de oraya giden zaman. yorgunluğun bahanesine sarılıp kaçtım rutinden. halbuki rutindir dinlendiren. zihni kararlardan azat eder. "

"ilk birayı susuzluğun iştahıyla yudumlarla yuvarlamak. biraya yuvarlanmak yakışır. koca bardağı yerine bıraktığında bir parmak eksilmiştir köpüğün izince. paçamda tek gözü kör, kuyruksuz bodur bir kedinin güvensiz temas arayışı. eksilerek büyümek. sana verecek hiç birşeyim yok, benimle oyalanma."

"bu yorgunlukla yazılan şeylerde hep bir burukluk, lüzumsuz bir hüzün kokusu. ama yazan bilir, bal gibi bezginliktir bu. ne hüzün kadar şiirsel, ne burukluk kadar cazibeli."

"dokunulmazlık. birden çiğdem geldi aklıma. bizden büyüktü. ankarada yaşadığı istila evlerden çıkıp gittiği mekanlarda birasını yuvarlayarak, müzik dinlerkenki haliyle tek başına. artık hayat daha kontrol altında. korkarım o da kira ödemek zorundadır."

"önümden geçip giden, kıçı sarmalayan bir külodun bana pek zarif gelen üçgeni. string giymeyerek şık olmaya ayak direyen. string giyip şık olmak da nedir?"


"karşıdaki sarsak görünümlü dev adama dair. onlara yumuşaklık yakıştırılır. bakarken, dokunurken, sararken. kocamanlıkları yeterince ayırdedici değilmiş gibi bir ekstra aksesuarları vardır. bir yelek gibi."

"kalabalığın görünmezliğine sığınıp kıçımı koyduğum yerde, memnun mesut ve kendimce bir huzur geliştirmeyi, durakalmayı deniyorum. yabancılık en rahat ettiğim evde olma hali. iddiasızlığın bir görünmezlik pelerini gibi beni sarıp sarmalamasını umarak. sadece bir yer kaplayıp, etrafı dinlemek. henüz müdavimi olmadığım bir müdavim mekanında bulunuşumun açıklaması. beni ben yapan şeylere, evime ve işime uzak, burada olmak bir yandan bir macera, ama ah aslında ben hep buradayım, bir müdavim olmayan, müdavimler arasında, bu beni açıklıyor. ancak bundaki öykü ne olabilir? nasıl bir kurgu beni içine kabul eder? durduğum yer dahil olmamı engelleyen bir yer. durduğum yer, tam da bu yüzden durduğumdan, beni öykülerden tükürüyor, kabul etmiyor, öğürüyor, kusuyor. böyle oldu. kabulümdür, böyle olacak.
kırık dökük cümlelerle yarım yamalak tanıklıklar durduğum yer. ben burada durmak ve bir öykü kurmak istiyorum ama öykü kahramanı olmaya cesareti olmayan birinin öyküsü nasıl da yalancı olur.
kendimi birden bu şarkıyı mırıldanırken buluyorum.