5 Aralık 2008 Cuma

bir başka huzursuz ruh...


bluğ 16 da başlar taaaa 30 da biter.
yirmili yaşlar için kafası kesik koşturan tavuk görüntüsünden kurtulamıyorum.
bugün bir tane daha.
öyle güzel, öyle kırılgan...
benim o yaş hallerimdeki koşturmamdan başka bi koşturma. ama aynı bluğ. koşmak aynı.

ancak hep rasyonel oldum ben. batasıca, utanasıkıla, bağıra çağıra, göstere göstere rasyonal.
acımasızca. rasyonalliği silahlanarak. soyut ve sosyal her şeyi ordan oraya atıp parçalamacasına.
gülerek kırıp geçirmecesine.
bana hiçbir şey "dokunmazdı" çünkü. "aslında" kimseye hiçbişey dokunmazdı çünkü. kişi dokunmasını sağlardı. isterdi! ve kişi evet gayet de ne istediğine karar verirdi.
her şey somuttu.
abartacak bişey yoktu.
haz vardı.
oyun vardı.
kalanlar ödüller ve bedellerdi. ben bedelleri ödüllere tercih ettim bluğumda.
rüşvete inanmadım hiç.
tanrıya iyi olmayı ödül ve ceza ile öğrettiği için gıcık oldum.
kuyruğum hep dikti.
hikaye biriktiricisi olmak peşindeydim hep.
macera avcısı.
korkusuz feminist.
evrensel rasyonal.
insanı hiçbir canlıdan üstün tutmayacak kadar gayri"milliyetçi"
kimseye temas ihtiyacı duymayacak kadar sağlam.
"hak" olmadığından talep etmez.
"had" olmadığından müdahale etmez.
"üste vazife" olmadığından merak etmez.
19 yaşımda teşhisim kondu. "kokmaz bulaşmaz bişeysin sen."
ben bu teşhise bayıldım. söyleyen ilk erimdi. sırf bunu saptayabildiği için sevdim onun ilk erim olmasını. zaten toplam 2 kere oldu. zaten hiç bir bağ yoktu. bir sorunu çözdü, bir saptama yaptı. zaten benim ilk erim tam da bu kadar olduğundan harikuladeydi.
takip eden yıl bir başkası geldi. saptadı:"sanki hiçbirşey sana dokunamaz, içine giremez, üzerinden akıp gider, bedeninden kayıp geçer gibi" dedi.
ona 13 yıl aşık oldum.
sadece son bir buçuk yıl, artık bluğdan çıkmıştım ya, kayboldum, bağ kurdum. onüçyılda kendime rağmen inanıp benimsemeyi oyun gibi öğrendiğim aşkı, beğenmedim. gittim.
ilk depresyonum hayır bluğda değildi işte. bluğda kaya gibiydim, demir gibi. büyürken yumuşadım. kapılar yaptım, köprüler kurdum, ağlar attım.
sonra öfkeli bir çömez gibi kafasını uçurup ustamın, kapılarımı, köprülerimi, ağlarımı, kendimi işlemeye devam ettim öğrendiklerime kendimi ekleyerek.
onun dediği gibi "sadece su gibi akmak" istiyorum şimdi.
onun dinlettiği nakaratı mırıldanıyorum, doğruluğunu ondan değil taaaaa kendimden bilerek "everything's in its right place"
öyküler topluyorum. tekrar. toplamaya devam ediyorum yani.
depresyonumun sebebini bugün buldum. çoktan bitmiş depresyonumun.
kafasını kesip yardan aşşağı attığımda yari, yar ile ser arasında bir tercih yapmıştım. ancak onüç yıllık öğrenmede bir hatam olmuştu. hayatımda bir tek bu öyküde varım sanmaya başlamıştım. sanki başka hiç olmamış gibi.
ama şimdi biliyorum, heryerde öykü var, her adımda fışkırıyor. ve gözlerim nadide tanıklar, bedenim onların enstrümanı, aynı zamanda yönlendiricisi.
haz var.
oyun var.

bugünkü kırık bluğ güzel, çok güzel, çok tanıdık, çok güzel.
çok genç.
psikozu onun büyük öyküsü. çırılçıplak görüyorum. dışardan ayan beyan. o çok içerde, depderinde. çıkamaz. çıkmak isteyemez.
ben yetişkinim.
denemelere ve maceralara devam, ama kör tavuk koşuşuyla değil, tadına bakarak, buharını içime çekerek, lezizleri seçerek...
oyun var.
haz var.

Hiç yorum yok: