29 Ekim 2009 Perşembe

bağdat caddesinde cumhuriyet bayramı


insanların kalabalıklar halinde biraraya gelme ihtiyacı var. çirkin, hastalıklı bir ihtiyaç değil, ışıl ışıl, coşkulu bir ihtiyaç.

kolektif coşku, asgaride kolektif buluşma. antropologlar bayramlara bu şekilde bakıyor olabilir.


doris lessing'in şikasta serisini okuyunca biraz daha başka bakıyor insan. "dünya"nın, "yaşam"ın ve "evrim"in ihtiyacı, bu tür enerji tazelenmeleri, temizlenmeleri. bayramlar, kalabalık ritüeller bunun için sanki. dünyanın üzerinden negatifi yıkamak için.


atasözü ile arada çok önemli bir bağ varmış gibi gelyor: "dünya iyiniyetlilerin yüzü suyu hürmetine dönüyor."


her bir bayram, her bir inançlı, temiz biraradalık. sanki tam merkezlerinden, japon animelerindeki gibi, bir enerji akıp, kiri pası alıp götürüyor. tam aksini de düşünebiliriz. yıkıcı kalabalıklar, çok fena kirletip, eksiltiyor. akıp gitmeyi engelliyor, tıkıyor, şeffaflığı yokediyor, kapatıyor, aşkı öfkeyle, inancı kaygıyla kirletiyor.



fener alayı yoktu bu sene. alay vardı, fener yoktu. izmirde denk geldiğimde o koku, benzinimtrak koku, fazla gelmişti zaten. izmirdekinde, alayın en önünde yaşlı bir ateş kusan amca vardı. pont neuf aşıklarını hatırlamaya çalışmıştım. sonra da gümüldürde öldürülen, hacin devesi gigil'in, moğol akrobat sahibini. üçü arasında hakikatten bir benzerlik var gibiydi. ateşten yanmasın diye kazınmış saçlar? şimdi geldi bu aklıma.


neyse, bağdat caddesinde fener alayı niyetine "chopper"cılar vardı. tam önümüzde durdular üstelik. geçip gitmeleri daha büyülü olacaktı. ama durup, ufak gruplar halinde biraraya gelerek, konvoyun kalanını beklediler (sanırım) tam önümüzde. büyü bozan zevzekliklerini duyamamamız için, deniz beni bikaç metre öteye çekti. hakkatten kalabalık bir güruh olarak ve uzaktan çok çarpıcı görünüyorlar. eğer şu, şu ve şu'nun antropoz kaynaklı, şu'nun hevesli bir tıfıl, bunun parasıyla (vs) motorcu olduğunu kurunca, of sevimsizleşiyor. tabi, bu şekilde düşünmeme engel olamadığım için kendimi sevimsiz buluyorum en çok. ve onlar da, tam da öyle göründükleri için iyice gıcık oluyorum.


dedim ya, onların arkasından fener alayı bekledik. yoktu. çok nostaljik ve hatta çakma dururdu sanırım gerçekten de... salt halk vardı. halk da gayet keyifliydi. ara ara şarkı, marş falan söyleyen gruplar... kırmızılarını giyip, evden kendini dışarı atmış genç, çocuk, yetişkin, yaşlı, ellerde bayrak, balon, resim, elinden tutulmuş torun, evlat, sevgili, eş, şen şakrak, organize edilmemiş, kurulmamış, planlanmamış, kendiliğinden, akıp giden, gülen, konuşan, şarkı söyleyen, öğüt veren, anlatan, şakalaşan, isteyen, uman, coşkulu bir sürü insan. tahammülü azalmış sinir hastaları gibi değil, trafik ya da kredi kartı mağduru gibi de, küçücük ve tek başına da değil, başka bir hâle memnuniyetle teslim, ipleri azıcık gevşetebilme fırsatına müteşekkir.

iyileştiriciydi. hiçbir zaman açık olmadım bu tür sosyal hallere. evimde olurdum. yıllarca 29 ekimlerde, akşamları bir fener alayı falan olduğunu da bilmedim. bu da benim gibi bir sürü insan olduğunu göstermez mi? farkedince birtür mahrumiyet bu.

Hiç yorum yok: