8 Ocak 2009 Perşembe

eski bir borç


'93 baharı, olduça bluğ, oldukça serseri günlerden.
duygularla güdüldüğüm. hiçbişeyden korkmadığım. hiçbirşeyden kimseler bişey yapamaz. yapsalar bile bana bişey olmaz. sert, alaycı, maceraperest, ah iyi ki büyüdüm iyi ki...

20 yaşımdayım.

ankarada yaşamaktayım. gece bi arkadaşta kalmışım. achtung baby. sabah ile öğle arası. kalem ve bişeyler karalamakta olduğum kağıt parçaları. topuklu ayakkabılar. evde yalnızım. salondaki vitrinde hiç açılmamış bir çek votkası var. babasına hediye gelmiş.
sek bile leziz.
anlaşılmayacak kadar içip bırakacağım yerine. niyet ve akıbetin uyuşmazlığı. achtung baby ye back vokal.
yazıp zırvaladıklarım hatunda duruyo mudur acaba, masanın üzerinde bıraktım diye hatırlıyorum.

kaçta çıktım evden? öğleni geçmişti, çünkü çıktım ve hatunla karşılaştım. bilet verdi bana galiba çünkü ben ceplerimde bir türlü bulamıyordum biletimi.
otobüsün basamağına tırmandığımı, sağ tarafta tek kişilik bir koltuğa yerleştiğimi hatırlıyorum.
sonrası fade away, black out,turn off...

arada saliseler var. ağzımdan içeri bişeyler ittiriliyor. boğazım yanıyor.
yana döndürülüyorum
kusuyorum
saçım başım kusmuk, e o zamanlar saçlar uzun savura savura yürüyoruz.
başımda gençten bi adam. sakallı, koyu kumralla esmer arası. ince. şu özenli diksiyonlulardan.
ellerimi tutuyor.
biraz daha iyi olup ona güldüğümde "seni seviyorum" diyecek.
hemşire sendromu, eğer adı bu ise...

ama şahsım bizzat o halde dahi nasıl "güçlü" (bu iyicil bir güç olamaz), nasıl dalgacı.
gülüyorum ona. aciz gördü de duygusallaştı diye dalga geçiyorum. teşekkür faslı yapılıp bitmiş nasılolsa çoktan. minnet bluğ çağının duygusu deil. ne de saygı.
ama tuhaf işte tam da bundan hoşlanıyor o sanki.
pervasızlıktan. o gençliğin hükmettiği pervasızlık...
bugün bana nasıl korkunç geliyorsa, ona o kadar cazibeli.
aşkla uğurluyor beni, ev arkadaşımın verdiği parayı kabul etmiyor. telefon numaramı alıyor. veriyorum elbette. kolay elde edilmiş ilgisi hoşuma gidiyor.

günler sonra bir kere görüştük. ama o zaman dek çok konuştuk telefonda. aslında gizliden ben de hayal ettiğimi hatırlıyorum onu başucumda elimi tutmuş, salt şefkatten bir varlık gibi...

ama, öfkelendirdi beni.
bu kadar nedir kimdir olduğunu hiç bilmediği birine, bana "aşıklanması" kızdırdı. kendi yazdığı aman aman klişe aşk romanının baş aktirisi olmak istediğimi de nerden çıkarıyordu yahu?
bu ne densizlik, ne haddini bilmezlik ve hatta ah ne değer vermezlik o zaman.
elinde bi kalıp var. al birini eğ bük, sok onun içine.
ne farkeder namuslu, helal süt emmiş bi kız aramışsın görücü usulüyle, ya da alkol komasına girmiş bi kızı çekip çıkarmışsın bu ihtilaçlı hayattan? kurgu senin kurgun. diğeri nesnesi olmuş onun.
.......................

cortazar ın var aman allahım böyle bir öyküsü.
derhal bulayım...
ayakizlerinde adımlar da idi
kitabı bulamıyorum. geri almadım mı?
nette de baktım, emin olamadım ama galiba:
cortazar, ayakizlerinde adımlar, ışık değişikliği.

radyo seslendirmecisi adam, mektupla tanıştığı aşkını nasıl gözünde canlandırmışsa, yavaş yavaş o hale sokar...
...........................

dün gece Ien ve Sang çok sarhoş olmuşlar.
gece telefon geldi.
Ien i hastaneye götürdük. midesini yıkamadılar.
başında ben değil, diğer ev arkadaşım bekledi.
acil servis polisi pis adamın tekiydi.
görev-ödev vardı. üstüme düştüğü kadar yaptım, ama duygu yoktu. eksikti.
büyümekle verdiğim (belki herkes vermiyordur)firelerden biri sayılır belki bu hissiyatsızlaşma.
neyse.
bi tür ödevdi ve şikayet etmeden yapabildiğimi yaptım işte.
ve bugün, bunun tercih edilmeyecek bir zahmet olduğu dank etti.
yıllar öncesinden adamın birine fena halde borçlu hissettim kendimi.
ve sanki dün gece uykusuz kalarak, zinciri devam ettirdim, bayrak yarışını sürdürdüm, sıramı savdım gibi...
hatta suçluluk bile duyuyorum, ama yanımda ev arkadaşım vardı, hiç zorluk çekmedim diye:)
ah insan zihni, dimağı.

adını düşündüm. hakan gibi bişeydi sanırım. belki de bi murat. yani böyle sık bişey. ama bi mehmet değil sanki. a'lı bişey. hasan?
hakan'dı galiba. sanırım otuzlarının başlarındaydı.
aşk maşk zırvalıklarını bi yana bırakarak:

minnet, minnet.

mırr fotoğraf için teşekkürler hacalaki...

Hiç yorum yok: